27 Temmuz 2009 Pazartesi

Paris (devam)

Eiffel
04.06.2009
20:00

Akşama doğru eve geldim. Nico da 8 gibi geldi, dışardan yiyecek bir şeyler almış, yemek yedik. Menüde hazır balık, kızarmış turşuya benzer baharatlı bir şey, salata, kaşar peynir ve şarap var. Farklı bir damak tadı, ama gayet lezzetli. Çektiğim fotoğrafları gösterdim, cdye yazdık, muhabbet ettik.

23:00


Nehir kenarında bir yere gittik, gençlerin takıldığı salaş bir bar var, insanlar içkilerini almış nehrin kenarında şarkılar söylüyor. Adını unuttum, Gare de L’est’in kuzeydoğusunda kalıyor. “Blond beer” içtik, az yerde varmış bu biradan. Hem yumuşak hem sert, güzel bir tadı var.

04.06.2009

Sabah oldu, Nico gitmiş. Acilen tuvalete gitmem gerek ve tuvalet dışarıda, ortak kullanımlı. Fakat içerdeki kapıyı açamadım, kapı kilitli. 15 dk. kadar uğraştım uyku sersemi, meğer anahtarı tam değil yarım sokmak gerekiyormuş! O 15 dk. geçmek bilmedi tabii.

Moka makinesiyle kahve yapmaya çalıştım, bir garip oldu. 2. denememde başardım. Bu alette kahve çok lezzetli oluyor, İtalya’da da dikkatimi çekmişti, dönerken alacağım bir tane. Nico’nun annesi bir turta göndermiş dün akşam, onunla beraber kahvemi içip yollara düştüm yine. Önce rezervasyon yaptırmam gerekiyor, ortada kalmayayım.

11:30

Bu Fransızlar çok cins! (Hepsi değil tabii.) Gara gittim bilet ayarlamak için, bir zenci görevli vardı. Daha ben ‘excuse me’ derken “no english, no english” demeye başladı. Başka bir yerden yaptırdım neyse ki ama sinir oldum. Planım Zürich’e gidip oradan tekrar İtalya’ya dönmekti. Fakat hiç yer yok. Mecburen gitmeyi planladığım günden bir önceki güne ve Milano’ya rezervasyon yaptırdım.

Gezmeye devam. Eiffel’den başladım. Her yer paralı, hiçbir yere giremiyorum, bütçe gittikçe daralıyor. Arc de Triomphe’ye girmek istedim ama o bile paralı.

Arc de Triomphe

Champ Elysee’de yürüyorum. (Söylemesi bile tuhaf!) Beni pek ilgilendiren bir yer olmadığını anladım bu caddenin. Büyük mağazalar, cafeler… Yine ben bildiğim gibi Mc’e girip bir çizburger aldım. Champ Elysee’deki Mc'te çizburger bile pahalı. 2.70 euro verdim. (Bu arada en ucuz çizburger Prag’taydı, 1 kron.) Yürüyerek Concorde Meydanı’na geldim, oradan da Jardin du Carrousel’den geçip Louvre Müzesi’ne. Arada Grand Palace’ın merdivenlerinde oturup biraz sağa sola baktım, dinlendim.

Jardin du Carrousel

Louvre Müzesi’nden dönerken başıma komik bir şey geldi. Hatırladıkça gülüyorum hala. Yürürken karşıdan yarı İspanyolca yarı İngilizce konuşan bir kadın durdurdu beni. Yerde yüzük bulmuş, tam benim önümde. Baksana bu altın galiba filan diye sordu, ben de baktım anlamadım, olabilir bilmiyorum dedim. Bu senin şansın, senin önündeydi, sen al, satarsın iyi para eder filan dedi. Evangelist olduğunu ve bu tür şeyler takmadıklarını söyledi. Ben de iyi peki diyip aldım, çok ısrar etti çünkü. Elimi sıktı, iyi şanslar diledi, yürümeye devam ettim. Birkaç adımdan sonra arkamdan pardon diye bağırarak geri geldi. ‘Bana içecek bir şeyler ısmarlar mısınız?’ Hayda… Param yok, üzgünüm dedim. Ama bunu bozduracaksın ve paran olacak dedi. Ama ben bunu bozdurmayacağım, hatıra olsun diye aldım deyince, o zaman geri ver yüzüğü dedi! .: ))) Hah dedim, demek burada da böyle oluyormuş dolandırıcılık. Ben Türk’üm kardeşim, yer miyim böyle numaraları : p

Opera National’ı da gördükten sonra eve gidip biraz dinlenip karnımı doyuracağım.

Opera National
17:30

Bir markete girip makarna, sos ve bira aldım. Nico’nun gelmesine daha 3 saat filan var. Günlerdir yarı aç gezdiğim için yarım paketten fazla makarna yedim. 10 gündür ilk defa doyduğumu hissediyorum. Paris’te bana ait olmayan bir dairede, Charles Aznavour eşliğinde yediğim bu yemek ve bu an, interrailin unutamayacağım anlarından biri olacak.

21:15

Nico geldi, yemek hazırlayıp yedik. O makarnanın üzerine bir daha yemek yedim yani! Yumurta, domates üzerine peynir ve nane, salata ve şarap. Sonra Montparnasse’ye gidip Nico’nun ablası ve erkek arkadaşıyla oturduk, birer bira içtik. Sonra dik merdivenlerden Sacre Cour'a çıkıp Paris’i izledik. Merdivenlerde insanlar toplanmış, gitar çalıp şarkı söylüyorlardı. Bu Paris’teki son gecem, çok keyifli bir geceydi, eve dönüyoruz. Birer bardak bol limonlu ıhlamur içip uyuduk. Bu arada bir şiltenin üzerinde yatıyorum, ama trende uyuduğum gecelerden sonra bu bile konforlu geliyor.

Montmartre/Sacre Cour


---devam edecek---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder