20 Temmuz 2009 Pazartesi

İtalya: Bari, Roma, Floransa, Pisa, Venedik

26.05.2009
00:10

Bari havaalanındayım. Her yer sessiz. Dışarı çıkıp sağa sola baktım, sadece taksi var. İki tip var içerde, biri Koreli. Interrailci olduklarını düşünüyorum. Gidip servis var mı bu saatte diye sordum, yok dedi. Sonra onların da tren istasyonuna gideceklerini öğrendim. Servis saatine kadar burada beklemeyi yada taksiyle gitmeyi düşündük. Bu arada Koreli’nin yanındaki de Türk çıktı, daha dakika bir gol bir.

01:00

Üçümüz havaalanında ne yapsak diye düşünürken 3 kişi daha geldi. Polis burada kalamazsınız diye tutturdu, bir yandan taksiciler sizi 25 euroya götürelim diye tutturdular. Diğer 3’lüden ikisi sabah 11’de uçakları olduğu için bizle gelmedi, polis de ellerinde biletleri oldukları için orda kalmalarına izin verdi. İçlerinden biri (başka bir Türk) bizimle istasyona geldi ve taksi parasını 4’e böldük.

02:30

İstasyonda bekliyoruz, Roma treni 05:35’te. Yanıma aldığım konserve çok işe yaradı., çok acıkmıştım. Para atıp dolaptan bir içecek aldım. Bildiğimiz meyveli süt işte ama çok güzeldi. Yada bana öyle gelmiş olabilir bilmiyorum, tadı damağımda hala. Fotoğraf çekip duruyorum.

Bari tren istasyonu

İstasyonlardaki makinelerden kredi kartıyla yada nakit olarak bilet alınabiliyor veya rezervasyon yapılabiliyor. Vaktim varken makineyı kurcalıyorum, çözmek uzun sürmedi.

İçerde evsiz ve genelde zenci tipler var, sigara isteyip duruyorlar ama hiç biri rahatsız etmiyor. İtalya’da çok göçmen var ama pek yadırgamıyor insan İstanbul’da yaşayan biri olarak.

E maillerimizi filan verdik birbirimize. 1 buçuk saatten az kaldı.

05:15

İçimizden biri Ancona’ya gitmek üzere trene bindi. Eski bir trendi. Yine de bizim Sirkeci treninden daha iyi görünüyor. Bizim HyunJun’la bindiğimiz Roma treni tren filan değildi zaten, uzay mekiği gibi bir şeydi. Bu arada burada rezervasyon parasından yırttım 15 euro cebime kaldı. Çok dolu değildi tren. Bir uyuduk bir uyuduk…

10:30

Roma’ya geldik. Hyun’la beraber kalacağım hostelı bulduk ve ayrıldık. Hostel hayalkırıklığı.. Umarım hepsi böyle değildir. Neyse sadece 1 gece kalacağım. 3 günlük rezervasyon yapmama rağmen benim rezervasyon yaptığım internet sitesiyle anlaşmalı değillermiş de bilmemne. Bu arada İtalyanca konuşuyor görevli devamlı, anla anlayabilirsen. 1 gece kalabilirsin dedi ben de kabul ettim bir de hostel aramakla uğraşmamak için.

Çantayı bırakır bırakmaz hosteldan bir şehir haritası alıp gezmeye başladım. Biraz otobüs bekledim, beklerken de izledim söylendiği gibi bedava mı biniliyor bu merete diye. Gerçekten kimse bilet filan atmıyor. Bazı turistler hariç. Bütün otobüslere bedava bindim İtalya’da. Sonra da gidip suya 2 euro verdim! Suyun pahalı olduğunu biliyordum ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. Gerçi ben de en pahalı yerden aldım ama susamıştım. Daha sonra şişeyi çeşmelerden doldurarak aradaki farkı kapattım. Mc’e girip 2 çizburger alıp devam ettim. Oturmadım, yürürken yedim, daha gezecek çok yer var.

Colosseum
14:50

Dinleniyorum. Colosseum, Monumento a Vittorio Emanuele II, Musei Capitolini, Arco di Constantino, Fontana di Trevi ve Traiana Column’u gördüm. Tabii daha adını bilmediğim bir sürü yer daha. Roma’da her adımda görmeye değer şeyler var.

Daha vakit var, Pantheon’u filan gezeceğim.

O kadar yer gördüm ama sanırım beni en çok etkileyen Pantheon oldu. Navona meydanı da bir o kadar güzeldi.

Bir ara metroya bindim ve gerçek metronun ne olduğunu gördüm. Birbiriyle bağlantılı hatlar vs.. bütün şehri dolaşıyor. Burası böyleyse Paris’i düşünemiyorum.

Akşama doğru hostela geldim. Bir duş alıp 2 saat filan uyumuşum. Kalktım, biraz dolandım. 5 euroya telefon kartı alıp bizimkileri aradım. Biraz yürüyüp döndüm. Saati 8’e kurdum ve uyudum.

Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi)

27.09.2009
08:00

Uyandım ve çantamı toparladım. Kahve içtim ve kahvaltı ettim. (1 dilim tost ekmeği yağ ve reçel) İstasyona geldim ve Floransa’ya giden ilk trene atladım. Roma’da daha fazla kalmak isterdim ama bu hostel muhabbeti canımı çok sıktı, hevesimi kaçırdı. Seyahatin sonunda tekrar İtalya’ya geleceğim için çok üzülmüyorum, yine gelirim diye düşünerek ayrılıyorum Roma Termini’den. Umarım pişman olmam…

Floransa’ya giderken Orte ve Bassona’da durduk. Bir sürü yerde durduk. E hani Floransa 1,5 saatti, yanlış trene mi bindim be?

Bu arada biletleri kontrol eden görevli yanımdaki boş koltuklara oturup birilerine ceza yazdı.

Öğlene doğru Floransa’ya indim. Roma’dan daha sıcak görünüyor. 1 euroluk şehir rehberinden aldım ve Pisa trenine atladım hemen. Önce Pisa sonra Floransa diye düşündüm. Çünkü Floransa’yı gezerken Pisa kaynayabilirdi. Pisa’da otobüse binmek için durağa geldim ama küçük olmasına rağmen karışık, kimse de İngilizce konuşmadığı için zar zor buldum otobüsü. Birkaç turist vardı durakta onlara takıldım.

Pisa Kulesi

Etkileyici bir yer. Kule kadar baptisterium da görkemli bir bina. Pisa kulesini görünce bir kez daha fark ettim ki, İtalya’dayım. Gezdikten sonra Roma’da yiyemediğim dondurmayı burada yedim. Gerçekten çok güzeldi. Hediyelik eşya satan yerlerden birkaç anahtarlık aldım, en ucuz şey o çünkü. 1,5 euroya 1 anahtarlık almıştım ama ilerde aynı anahtarlığı 1 euroya görünce uyuz olup 2 tane de ordan aldım.

16:29 trenine bindim, Floransa’ya gidiyorum. İner inmez 3 euroya Venedik için rezervasyon yaptırdım. Bir çizburger ve yola devam.

İstasyondan çıkar çıkmaz park etmiş bir sürü bisiklet dikkatimi çekti. Saati 0.5 günlüğü 2 euroya kiralanabiliyormuş. Geç olmasa kiralayabilirdim. Harita aldım ama ona fazla bağlı kalmadan kafama göre takıldım. Nişantaşına benzer sokaklardan geçtim.

Yine bir çok yer görmeme rağmen Cattedrale di Santa Maria del Fiore ve Piazza della Repubblica favorilerimdi. Özellikle Cattedrale di Santa Maria del Fiore’yi 1 gün boyunca izleyebilirdim.

Cattedrale di Santa Maria del Fiore

Piazza della Republica’da bir cafedeyim. İlk kez bir yere oturup bir bira içiyorum, bugün az harcadığım için hakettim. (Yanında da pretzel getirdiler.) Malum, bütçe fazlasıyla kısıtlı. Ortada sokak müzisyenlerinin notaları eşlik ediyor birama. Hava birden değişti, rüzgar başladı. Bu arada birada değişik bir aroma var. Sanırım bu Zero. Daha sonra da kutu Zero içtiğim için bu aromayı hatırlıyorum. İtalya’da en yaygın bira bu.

Gezmeye devam… Venedik treni 01:48’de ama çantamı almam için 23:50’de istasyonda olmam gerekiyor.

22:30

Floransa’da ilk kaybolma tecrübemi yaşadım!

İstasyona gelip çantadan sweat shirt alıp otobüsle Ponte Vecchio’ya gittim. Çok da iyi etmişim, inanılmaz bir günbatımı manzarası vardı çünkü. Ve o manzarada canlı klasik gitar dinletisi. O kadar güzeldi ki gözlerim doldu. Güzel bir şey için ağlamayalı çok olmuş.

Floransa'da günbatımı

Neyse, dönüşte tekrar, istasyondan Ponte Vecchio’ya giderken bana hangi otobüse binmem gerektiğini söyleyen İtalyan’la karşılaştım durakta. Biraz bekledim, sohbet ettik o arada. Son otobüs kaçmış, ben yürüyeyim dedim. Tabii hava karardı. Yürüyorum ama nereye? Gelirken geçtiğim yollardan gittiğimi zannediyorum. Bu arada Floransa’da gece hayatı başlamış. Barların önü kalabalık. Aynı saatlerde tesadüfen Teatro Verdi’nin önünden geçiyorum. İnsanlar kapıda bekliyor.

Saat hemen hemen 22:00. Kaybolduğumun farkında değilim hala. Neden sonra alakasız sokaklara çıktım. İnsan yok, tek tük sokak lambaları…Sokak isimlerine bakıyorum, haritaya bakıyorum, yok yok yok. Panik oldum haritada sokak isimlerini bile görmüyorum. Yaşlı bir teyze köpeğini gezdirmeye çıkarmış, başka çarem yok, ona soruyorum artık. Neyse ki çok yardımcı oldu. Beni otobüs durağına götürdü, 32 numaraya binmem gerektiğini, otobüsün 22:28’de geleceğini, bu saatte hırsızların olabileceğini, çantama dikkat etmem gerektiğini söyledi. Beni otobüse bindirene kadar bekledi. O esnada biraz sohbet ettik. Türkiye’de euro geçip geçmediğini sordu. Biz daha Avrupa Birliği’ne girmedik dedim, Romanya bile girdi dedi biraz memnuniyetsiz bir şekilde. Bu diyalogta inanılmaz bir ayrıntı var tabii. Teyze tek kelime İngilizce bilmiyor, e ben İtalyanca bilmiyorum. Tüm bu sohbeti o İtalyanca ben İngilizce konuşarak yaptık. Nasıl olduğunu ben de bilmiyorum ama sanırım zor durumda kalınca anlaşmak zorunda kalıyorsunuz. Bir de tabii şansıma karşıma iyi biri çıktı, çok çok yardımcı oldu.

Otobüse bindim ve 10 dakika sonra istasyondaydım. Neredeyse 3 saat var trenin kalkmasına ama tırstım gerçekten, buradan çıkmam artık!

11:45

İstasyonda güvendeyim. Gözüm panolarda, benim trenin saati ne zaman yazacak diye bekliyorum. Benden sonraki trenlerin ayrılma saatleri yazıyor, benimki yok. Bu işte bir şey var çünkü dakikası dakikasına aksatmadan bütün tren saatleri yazıyor panolarda normalde. Birden bir ampul yandı kafamda. Etrafta o saatte bir görevli de yok. Hemen çantayı bıraktığım görevlinin yanına gidip ona sordum kimse olmadığı için. Rezervasyon biletine bakıp “senin tren bu istasyondan değil Campo di Marte’den kalkacak” demez mi! Ben Firenze S.M.N’deyim. Neden birden her şey ters gitmeye başladı.. Hemen az önce not defterine “buradan çıkmam artık” yazdığım geldi aklıma. Büyük konuşmamak lazım diye boşuna demiyorlar. Paçalar yine tutuştu tabii. Oraya giden otobüsün kalktığı durağı tarif etti bana ama saatlerini bilmediğini söyledi -yarı İngilizce yarı İtalyanca. Bu gidişle bu dili sökeceğim mecburiyetten.

Durağa geldim ve birine hangi otobüse binmem gerektiğini sordum. Yine İtalyanca konuşuyor tabii, defteri çıkardım hemen otobüsün numarasını yazmasını istedim. O da yardımcı oldu neyse ki. Karşıya geçip otobüse bindim. Şöföre sordum, yolculardan birine sordum, ay kimse İngilizce bilmiyor çıldırazaam!! Buldum neticede durağı ve indim. Her yer sessiz, benimle beraber bir kadın daha indi, benim gideceğim yerden yürüyordu neyse ki, onu takip ettim. Yolda serseriler arabadan kadına laf attılar, yeşil ışıkta durdular. Eyvah dedim şimdi dönüp takip edecekler kadını. Sırtımda 10 kilo çanta, kadın da hızlı yürüyor, yetiş yetişebilirsen. Neyse araba yoluna devam etti. Kadıncağız da evine geldi, ben de biraz daha yürüdükten sonra istasyona geldim.

Kabusum oldun; Campo di Marte

28.05.2009
00:15

Ohhhh diyeceğim ama diyemiyorum. Koca istasyonda 2 yolcu, adam ağlıyor kadın yükses sesle onu teselli ediyor galiba, engin İtalyanca’mla bu kadar anlayabildim. Bir yanda istasyonda yatan tipler, iki tanesi gelip para istedi, yok dedim. Hiç ısrar etmiyorlar yok deyince, teşekkür edip gidiyorlar. Baktım orda makinadan içecek bir şeyler almaya uğraşıyorlar. 2 dakka sonra düşündüm, gidip 70 cent verdim. Yüzsüz çıktılar biraz sonra "50 cent daha var mı" diye sordular, yok dedim. Ohh birkaç yolcu daha geldi, rahatladım. Olsun yine de gözümü dört açmam lazım. Tren de aktarma yapacak yazıyor biletin üzerinde, nerde yapacak ki acaba? Neyse..

Koltuğumu buldum, 6 kişilik pulman. Pulman deniyor sanırım bilmiyorum işte. Tren Venedik’ten Udine’ye devam edecek, görevliye nerde transfer yapmam gerektiğini sordum, direk gidiyor dedi. İyi bari, rahat rahat uyurum dedim ama yanımdaki 2 kadın hiç susmadı, hiç ama. Yine de uyudum, yorgunum. Gözümü açtım sabah olmuş, bir istasyondayız ama?.. Sordum yanımdakilere neresi burası diye, Venedik’miş. Hala konuşuyorlardı. Apar topar çantamı alıp indim.

07:00

İstasyonun önündeki merdivenlerdeyim. Güneş öyle güzel vuruyor ki teknelere, gün yeni başlıyor, insanlar işlerine gidiyor. Bu an çok güzel. Ama dönüp gece için Viyana rezervasyonu yapmam lazım. Makinalarda Viyana için hiç yer yok görünüyor. Prag’a bakıyorum, aynı. Burada kalırsam yandım, Venedik’in ne kadar pahalı olduğunu duymuştum. Gişelerin açılmasını bekledim ve rezervasyon yaptırdım, yer varmış. Yataklı vagon, rahat uyuyacağım, o yüzden sıkı bir yürüyüş beni bekliyor bugün.

İstasyonun yakınında Olimpia Buffet’te oturup kahvaltı ettim. Brioche ve kahve. Manzara nefis. 6,5 euro verdim ama değdi. Bugün tuzlu geçecek gibi bir his var içimde. Az önce de rezervasyona 27 euro verdim, şimdiden sınırdayım.

Olimpia Buffet'te kahvaltı, Venedik

Biraz da istasyonun önündeki merdivenlerde oturup izledim şehri, çoğu turist gibi. Yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başladı. Information’ın açılmasını bekledim ve 2 euroya harita aldım. Harita bile pahalı burada.

Tura başladım. Fazla büyük değil ama karışık bir şehir Venedik. Sokakları, kanalları, her yer birbirine benziyor. Piazza San Marco’ya kadar şaşkınlıkla bakına bakına yürüdüm. Vitrinler, sokaklar, evler, her şey bambaşka. San Marco meydanı çok çok güzel, kilisesi de öyle, hayranlık uyandıracak kadar güzel. Gece buradaki kafelerde klasik müzik çalındığını ve asıl gece daha da ihtişamlı bir yer olduğunu duyunca bunu kaçırdığıma üzüldüm. Karşımda Isola di S.Giorgio, bir bankta oturup gondolları izliyorum.

Gondollar

13:30


Burada da kayboldum! Başıma güneş geçti bir de, çok sıcak. Harita da amma karışık. Aman yaa!

3,5 euroya dilim pizza ve 500ml.lik kola satan bi yer gördüm. Bu iyi oldu çünkü pizza yemeden gitmek istemiyordum. Bizim pizzalardan daha ince hamuru, bol malzemeli ve daha büyük. Lezzetliydi.

14:00

Çok yoruldum, istasyona geldim, merdivenlerde oturuyorum. Biraz dinlendikten sonra başka bir rota belirleyip devam edeceğim, şu an bilmiyorum.

Kalktım ve gezmeye devam ettim. Bazen böyle dalmış bir şeyler yazarken arkadan fıtı fıtı sesler geliyor. Alışkanlık işte, dönüp pis pis bakıyorum biri bir şey mi diyecek filan diye. Sonra bakıyorum bir yaşlı yada her hangi biriymiş. Buralarda pek tırsılacak şeyler olmuyor galiba. En azından bana denk gelmedi, tabii gelmesin de.

Venedik

28.05.2009

Trene binen kadar bir şey yazmamışım, trende de yazmıyorum aslında çünkü yatağı hazırlar hazırlamaz uyudum, çok yorgundum. Bir sonraki istasyondan bir aile bindi, onların sesine uyanıp tekrar uyumuşum. Bir de bileti sorduklarında uyandım. Görevli kahvaltımızı vermek için uyandırdı herkesi. 2 kruvasan, yağ, reçel ve kahve. Karnımı da doyurduktan sonra cep telefonumu şarja takayım dedim, yanında durmama rağmen telefon düştü ve şarj aleti kırıldı. Her ne kadar cep telefonunu acil durumlar için kullansam da annemler aradıklarında ulaşamazlarsa merak ederler biliyorum. Bir masraf çıktı yani, şarj aleti almam lazım.

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. bayyıldım, tşk ederim kendi adıma yazdıkların için.. sadece anlamadığım şey bir sonra ki şehre gitmeden önce rezervasyon yaptırdığın şey trenler için mi? ve nasıl bir işleyiş, anlayamadım. bilgi verirsen sevinirim

    YanıtlaSil
  3. özge merhaba, şifremi unuttuğum için diğer hesabımdan cevaplayacağım, biraz geç olsa da : ) evet tren için rezervasyon yaptırıyorsun. elinde her ne kadar biletin de olsa, yoğun olan hatlarda ekstra ücret ödeyerek rezervasyon yapman (supplement) gerekiyor. her tren için geçerli değil ama, çok yoğun hatlar için geçerli.

    YanıtlaSil